Efkan Ala'dan Al Jazeera'ye açıklamalar
AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala Al Jazeera'ye Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Türkiye'de başarının simgesi olarak sunduğu dönüşümü anlattı.

Efkan Ala, AK Parti ile eğitimden sağlığa, altyapı yatırımlarından savunma sanayiine kadar birçok alanda hayata geçirilen projelerin ülkeyi bölgesel bir güç haline getirdiğini belirtti. AK Parti’nin hedefi, yeni dönemde de Türkiye’yi daha ileriye taşıyacak reformları sürdürmek olarak açıklandı.
AK Parti Genel Başkanvekili Efkan Ala, Al Jazeera’ye yaptığı açıklamada, partilerinin 23 yıllık kesintisiz iktidarının sırrını “siyasi istikrar, kalkınma ve halk iradesine bağlılık” olarak niteledi. Ala, AK Parti’nin Türkiye’de vesayeti sona erdirdiğini, altyapı ve savunma sanayinde büyük yatırımlar gerçekleştirdiğini ve “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla ülkeyi bölgesel güçten küresel aktör konumuna taşıdığını söyledi.
Röportajın tamamı şu şekilde:
Partinizin kuruluşunun 24. yıl dönümünü kutluyor ve aynı zamanda iktidarda 23. yılınızı geçiriyorsunuz. Cumhuriyet tarihinde hiçbir partinin bu kadar uzun süre kesintisiz iktidarda kalmadığına inanıyorum. Bu uzun iktidar sürekliliğinin sırrı nedir?
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Türkiye'de bir başarı sembolü olarak sunduğu dikkat çekici dönüşüm ortadadır. Parti, kuruluşundan bu yana birçok alanda somut başarılara ve reformlara imza atmış, Türk siyaseti ve kamusal hayatı üzerinde kalıcı etkiler bırakmıştır.
Bu başarıların arkasında yalnızca geçmişteki kazanımlar değil, aynı zamanda partinin uzun vadeli stratejik vizyonu da bulunmaktadır. Parti, kurulduğu günden bu yana Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlarını çözmeyi ve ülkeyi kalkınma gündeminde yeniden konumlandırmayı temel hedef olarak belirlemiştir.
Türkiye Yüzyılı" vizyonu, partinin ülkenin bir sonraki aşamaya dair umutlarını temsil eden bir yol haritasına sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Adalet ve Kalkınma Partisi kendisini yalnızca günümüz başarısının değil, aynı zamanda Türkiye'nin gelecekteki başarısının ve kalkınmasının da sembolü olarak konumlandırmıştır.
Uluslararası alanda ise parti, Türkiye'yi eski sınırlarının ötesinde inisiyatif alabilen, daha etkili bir aktör haline getirmiştir. Savunma sanayinden ekonomiye, siyasi istikrardan altyapı ve teknoloji yatırımlarına kadar birçok alanda attığı adımlarla, Türkiye'nin statüsünü bölgesel bir güç ve küresel bir aktör konumuna yükseltmiştir.
Yollar, köprüler, hızlı trenler ve tüneller gibi fiziki altyapı yatırımlarından sık sık bahsediyoruz, ancak bu dönemde gerçekleştirilen siyasi reformlar da bir o kadar önemliydi. Türkiye'de siyasi bir dönüşüm gerçekleştirdik; bir tür "siyasi otoyol" kurduk, siyasi üstyapıyı değiştirdik, millet iradesinin devlet yönetimi üzerindeki egemenliğini pekiştirdik ve vesayet odaklarının siyaset arenasındaki hakimiyetini ortadan kaldırdık. Böylece kurumlar görevlerini yerine getirebilir hale geldi ve ülkedeki siyasi sistem istikrara kavuştu.
Önceki krizlerin tekrarını önlemek için, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini zorunlu kılan bir anayasa değişikliğini halka önerdik. Halk, referandumda %69 "evet" oyu ile bu değişikliği onayladı. Böylece, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçildiği dönem ilk kez başlamış oldu. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, cumhuriyetin halk tarafından doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanıydı. Ardından seçimleri kazandı ve ülkeyi siyasi istikrarla yönetti.
Türkiye, 15 Temmuz 2016 gecesi, tarihinin en karanlık ve tehlikeli dönüm noktalarından birini yaşadı. Devlet aygıtına derinlemesine yerleşmiş hain bir terör örgütü, askeri darbeyle milletin iradesini gasp etmeye ve ülkeyi kaosa sürüklemeye çalıştı. Bu girişim, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı liderliği ve halkımızın liderlerine olan güveni sayesinde engellendi.
Türkiye'de attığımız adımlar yalnızca siyasi alanla sınırlı kalmadı. Ekonomi ve altyapıda da somut sonuçlar verdi. TOG (elektrikli otomobil) projesinden hızlı tren projelerine, bölünmüş yollardan otoyollara, Marmaray'dan Avrasya Tüneli'ne kadar sayısız yatırım yapıldı. Bunlar, Türkiye'nin kalkınma sürecindeki somut adımların başında geliyor.
Ekonomik göstergeler de bu ilerlemeyi teyit ediyor. Kişi başına düşen milli gelir 2001'den bu yana beş kat arttı. Bu, üst gelir dilimine geçiş yolunda önemli bir adım teşkil ediyor ve bu seviyeyi korumak için gerekli reformları uygulamaya kararlıyız.
Yani, hem sınırlarımız içinde hem de çevremizde istikrarı teşvik eden bir politika izliyoruz. Tüm bu başarılar, siyasi anlayış ve zihniyet yapısındaki değişim sayesinde elde edildi. Türkiye'yi sürekli iç sorunlarıyla meşgul olmaktan çıkarıp daha güçlü ve daha etkili bir konuma taşımak istedik.
Uzun yıllar iktidarda kalmanız boyunca birçok önemli başarıya imza attınız. Peki, bu başarıları önem sırasına göre sıralayacak olsanız, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en önemli beş başarısı ne olurdu?
Başarılarımızın hepsi ilk beşte yer almayı hak ediyor. Eğitimden sağlığa, altyapıya yapılan büyük yatırımlardan teknoloji projelerine kadar Türkiye'nin her alanında somut ve kalıcı adımlar attık. Ancak, bazı alanlardaki değişim ve kazanımların dönüştürücü olması da doğaldır.
Öncelikle din ve inanç özgürlüğüne getirilen engelleri ve kısıtlamaları kaldırdık. Post-modern bir darbe olarak nitelendirilen 28 Şubat darbesinin etkilerini sona erdirdik ve o dönemde din ve inanç özgürlüğüne yönelik tüm düzenlemeleri, kısıtlamaları ve yasakları ortadan kaldırdık.
Öte yandan, vesayete karşı mücadele ve devlet-millet ilişkisinin doğru kurulması en önemli başarılarımız arasında yer almıştır. Türkiye, geçmişte, bazı yapısal engeller nedeniyle halkın iradesinin devlet yönetimine tam olarak yansımadığı dönemler yaşamıştır.
Altyapı yatırımları açısından Türkiye önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Çift şeritli otoyollar, otoyollar, İstanbul Boğazı'nın altından geçen Marmaray ve Avrasya Tüneli gibi projeler, İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nı geçen köprüler, Körfez Geçişi, yüksek hızlı tren hatları ve dünya standartlarında projeler olarak ortaya çıkan barajlar ile şehri küresel bir merkeze dönüştüren İstanbul Havalimanı, bu patlamanın somut örnekleridir.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri döneminde Türkiye, küresel ilgi odağı haline gelen savunma sanayiinde tarihi adımlar attı. Bugün, savunma sanayi ürünlerini dünyanın birçok ülkesine ihraç edebilen bir ülkeyiz.
Parti lideri Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin etkisi yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmadı. İslam dünyasını da etkileyerek birçok konuda değişim ve dönüşüme katkıda bulundu. Bu, özellikle İslam ve demokrasi arasında bir arada yaşama potansiyelini gösterdiğiniz düşünüldüğünde daha da geçerli. Kendinize ait yeni bir model ve siyasi bir hareket yarattığınıza inanıyor musunuz?
Öncelikle şunu açıkça belirtmeliyiz ki, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan, sadece Türkiye'de değil, İslam dünyasında da siyasi ve toplumsal hayatın dönüşümüne önemli katkılarda bulunmuş bir liderlik ve siyasi hareket olarak görülmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Türkiye, demokratik mekanizmaları güçlendirerek İslam ve demokrasinin pratik ve somut bir şekilde bir arada var olabileceğini göstermiştir. Bu, yalnızca siyasi bir tez veya teorik bir söylem değil, aynı zamanda bu modelin sahada da uygulanabileceğinin bir kanıtıdır.
Bu deneyim İslam dünyasında geniş yankı buldu. Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm, diğer ülkelerdeki birçok siyasi hareket ve partiye ilham kaynağı oldu. Halkın demokratik iradesinin seçimler aracılığıyla siyasete yön verebileceğini pratikte gösterdik.
Bu bağlamda, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin gerçekten de yeni bir model ve siyasi hareket yarattığı söylenebilir. Bu model, yalnızca demokratik süreçleri harekete geçirmeyi değil, aynı zamanda toplumun çeşitli kesimlerinin siyasi hayata katılımını da teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
İslam'ın temel ilkeleri incelendiğinde, modern sanayi ve sanayi sonrası toplumun karşı karşıya kaldığı ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşümler ışığında, bu ilkelerin evrensel değerler taşıdığı ve günümüzde de geçerliliğini koruduğu giderek daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, 2002'de iktidara geldiğinizden bu yana önemli ölçüde değişti. Bölgesel ve küresel olarak etkili bir güç haline geldi ve artık İslam ülkeleri arasında belirgin bir ekonomik, askeri ve siyasi konuma sahip. Bu dönüşümleri neye bağlıyorsunuz ve altta yatan dinamikleri neler?
Türkiye'nin 2002'den bu yana tanık olduğu dönüşüm, hem iç dinamiklerden hem de bölgesel ve uluslararası koşullardan büyük ölçüde etkilenmiştir. Her şeyden önce, Adalet ve Kalkınma Partisi liderliğinde hayata geçirilen siyasi ve ekonomik reformlar bu değişimde kilit rol oynamıştır.
Türkiye, ekonomik açıdan 2002 öncesi dönemden devraldığı kırılgan yapıyı hızla dönüştürmeyi başardı. Makro düzeyde önemli reformlar başlatıldı, altyapı, enerji ve ulaştırma projelerine kapsamlı yatırımlar yapıldı, üretime ve teknolojiye yatırım desteklendi.
Türkiye, askeri ve güvenlik alanında modernizasyona ve yerel üretime odaklanmaya dayalı bir strateji benimsemiştir. Savunma sanayiinin yetenekleri, ulusal ve yerel projelerle artırılmış ve Türkiye'nin yalnızca ulusal güvenliğini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda bölgesel krizlerde istikrarı artırmaya katkıda bulunan stratejik bir güce dönüşmesine olanak sağlamıştır.
Uluslararası ilişkilerde Türkiye, yakın çevresinde sınırlı bir aktör olmaktan çıkıp, bölgesel ve uluslararası meselelerde inisiyatif alabilen ve etki edebilen bir devlete dönüşmüştür. Bugün, Orta Doğu'dan Balkanlar'a, Kafkaslar'dan Afrika'ya kadar, Türkiye'nin tutumları ve girişimleri çeşitli taraflarca dikkate alınmaktadır.
Özetle, Türkiye'nin 2002'den bu yana geçirdiği dönüşüm, demokratik reformlar, siyasi istikrar, ekonomik büyüme ve altyapı yatırımları, savunma sanayiinin geliştirilmesi ve aktif ve etkili bir dış politikanın benimsenmesi gibi karmaşık bir dizi faktöre dayanmaktadır. Bu kapsamlı yaklaşım, Türkiye'yi bölgesel ve küresel düzeyde farklı ve etkili bir güç haline getirmiştir.
Türkiye bugün ekonomik, askeri ve siyasi açıdan İslam ülkeleri arasında öncü bir konuma sahiptir ve önümüzdeki dönemde de devam edecek reformlar ve stratejik adımlarla bu konumu daha da güçlenecektir.
Türkiye bir yandan Avrupa Birliği üyeliğini hedeflerken, diğer yandan İslam ülkeleriyle daha güçlü ve yoğun ilişkiler kurmayı hedefliyor. Yani bir denge politikası izliyor. Ancak aynı zamanda dünya büyük değişimler geçiriyor. Ülkenizi gelecekte nasıl konumlandırmayı planlıyorsunuz?
Türkiye'nin dış politikası bugün yalnızca klasik denge perspektifinden değil, etkili ve çok boyutlu bir diplomatik yaklaşımla yürütülmektedir. Bu yaklaşımın temeli, Türkiye'nin bölgesel ve küresel bir oyuncu olarak, salt kişisel çıkarlara dayalı değil, barış ve istikrarı destekleyen bir dış politika benimsemesidir.
Avrupa Birliği ile müzakereler, Türkiye'nin demokratik ve ekonomik reformlarını uluslararası standartlara yaklaştırması açısından kritik bir aşamayı temsil etmektedir. Bu müzakerelere katılan Müslüman bir ülke olarak Türkiye, hem yerel toplumu hem de İslam dünyası için bir model teşkil etmektedir.
Bu bağlamda, Türkiye stratejik bir konuma sahip olup küresel nüfuzunu kararlılıkla artırmaya devam etmektedir. Türkiye'nin çok boyutlu ve etkili dış politikası Avrupa ile sınırlı kalmayıp, liderlik diplomasisinin etkin bir şekilde uygulandığı Orta Asya'dan Afrika'ya kadar uzanmaktadır. Örneğin Türkiye, Ukrayna, Rusya ile yaşanan savaş, Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ gibi bölgelere barış ve istikrarı sağlamak için çok boyutlu bir bakış açısıyla katkıda bulunmuştur. Ayrıca, bölgesel kalkınma ve güvenliği desteklemek amacıyla Afrika ülkeleriyle ekonomik ve siyasi iş birliği anlaşmaları imzalamıştır. Bu yaklaşım, Türkiye'nin krizleri çözme ve bölgesel istikrarı destekleme becerisini göstermektedir.
Türkiye, geleceğe yönelik olarak dış politikada bu çok boyutlu yaklaşımını sürdürmeyi ve uluslararası krizlerin çözümünde güvenilir arabulucu ve kolaylaştırıcı konumunu güçlendirmeyi hedeflemektedir.
Partinizin Türkiye'deki yaklaşan seçimlerdeki hedefi nedir?
Partimizin temel hedefi Türkiye'nin istikrarını, kalkınmasını ve güvenliğini güçlendirerek yolumuza devam etmektir.
Halkımız Sayın Cumhurbaşkanımıza her zaman güven duymuştur ve bu güven, Cumhurbaşkanımızın vatandaş odaklı, kararlı yaklaşımının doğrudan bir sonucudur: "Halk ne diyor, ne istiyor?"
Özetle, partimizin önümüzdeki seçimlerdeki hedefi, ulusal kazanımları pekiştirmek, reformları ve projeleri sürdürmek, Türkiye'yi halkımızın iradesi doğrultusunda daha güçlü ve daha etkili bir konuma getirmektir.
Cumhurbaşkanımızın kararlı liderliği ve geleceğe dönük vizyonu, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin reformist siyasi kimliği ve devam eden halk desteğiyle bir araya geldiğinde, siyasi istikrarın sürdürülmesini ve kurumsal dönüşümün hızlandırılmasını sağlayacak temel dinamikler ortaya çıkmakta ve belirlenen hedeflerin başarıyla hayata geçirilmesi sağlanmaktadır.