26 Nisan 2019 - Cuma

100 yıl önceki topraklarımıza ziyaret!

Yazar - Cennet Yüzer Cankılıç
Okuma Süresi: 9 dk.
1843 okunma
Cennet Yüzer Cankılıç

Cennet Yüzer Cankılıç

cankilic@ritimhaber.com -
Google News

Balkanlar bizim ata toprağımızdır. İlk olarak bu topraklara 1354 yılında Orhan Bey'in büyük oğlu Süleyman Bey komutasındaki askerlerimizle Gelibolu'dan giriş yaptık ve ondan sonra bu topraklar 1913 yılına kadar bizim hâkimiyetimizde kaldı.



Dile kolay tam 550 yıl!

Tarihi derinliğimizle beraber kültürümüzü, dinimizi taşıdığımız bu topraklarda hâlâ insanımız, din kardeşimiz, kültürümüz ve eserlerimiz dimdik durmakta! 

Osmanlı İmparatorluğu'nun 550 yıl hüküm sürdüğü Balkan toprakları hep gidip görmeyi istediğim yer olmuştur. Balkan coğrafyasına ilk ayak basışım, 4 ay önce aralığın son haftası Bulgaristan'ın Mestanlı bölgesi ile sınırlı idi.



Mestanlı Yöresi Kültür ve Dayanışma Derneği'nin, Türkan Bebek'i anma törenlerine katıldım ve Mestanlı'dan öteye geçemedim. Ancak o bölge bile beni gerek coğrafi güzelliği, gerek Osmanlı'dan kalma eserleri ve Türk-Müslüman kimliğinin yaşatılması için ödenen bedeller anlamında son derece etkilemişti.

Hafta başında bir kere daha bu topraklara gitme imkânım doğdu. Oğlum Kerem'le birlikte 100 yıl önce terk etmek zorunda kaldığımız toprakları Yunanistan, Makedonya ve Bulgaristan'ı kapsayan 4 günlük Balkan turuna çıktık. Toplam 2 bin 29 km yol kat ettik. Ve inanın güzergâhımız boyunca yabancı bir dile ihtiyacınız olmuyor, çünkü mutlaka 2 kişiden biri ya Türk ya da Türkçeyi konuşan yabancı.

Edirne'den çıktığınızda ise kendinizi asla yabancı ülkede hissetmiyorsunuz. Osmanlı'dan günümüze gelmeyi başarmış olan tarihi yapıların verdiği sıcaklığın yanı sıra sık sık gördüğünüz camilerin minareleri de verdiği güven ile vatan toprağını pek aratmıyor.

Yine, İstanbul çıkışlı turumuzda gördük ki Türkiye'den Balkanlar'a yoğun şekilde 4 günden başlayan uzun dönemli turlar düzenleniyor ve ilgi de her yıl gittikçe artıyor. Sadece kara yolu değil, hava yoluyla da Balkan turları var ki yer bulmak mümkün değil. Sadece bizim satın aldığımız dönemde 6 farklı turun otobüsüyle konvoy yaptığımızı düşünürsek, ilginin derecesi de ortaya çıkar.



İLK DURAK KAVALA, SANKİ MUDANYA'DAYIZ

Yunanistan topraklarına, Tekirdağ üzerinden İpsala sınır kapısından giriş yaptık. Komşu kapısı gibi bir durum. Sınır kapısından geçtikten birkaç saat sonra Kavala'ya geldik. Şu meşhur kurabiyesi ile ünlü olan bölge. Bir de tarihte Kavalalı Mehmet Ali Paşa olarak bilinen, Kavala'da doğan, ardından Osmanlı tarafından Mısır Valiliği'ne atanan, sonra isyan bayrağını çeken, Fransızlarla iş birliği yapan ve en sonunda padişaha gelip bağlılığını bildiren zattan adını bildiğimiz Kavala.

Kavala Yunanistan'ın doğu Makedonya bölgesinde bulunuyor. 1387'den 1913'e kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan bu sahil kenti, her ne kadar Bizanstan günümüze uzanan tarihinde AB ülkesinin sahil kenti olmasına rağmen Osmanlı eserleriyle de tam bir açık hava müzesi durumunda. Bizans Kalesi'nin surlarının yeniden inşasından hamam ve medreselerine kadar, imarethanelere kadar pek çok Osmanlı eseri görmek mümkün.




Sahile indiğinizde tam bir Mudanya görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz. Burada mübadele sonucu Türkiye'nin, aralarında Bursa'nın da bulunduğu Ege bölgesinden giden pek çok Osmanlı Rum'u bulunuyor. O yüzden suyun öte yakasından farkı yok.

Tabii buranın güzelliği karşısında büyülenirken, bir süre sonra sahilin tam karşısında kırmızı ve beyaz olarak ikiye ayrılmış Kıbrıs haritasının bulunduğu dev bir pano ile keyfimizin kaçtığını söyleyebilirim. Çünkü o tabelada Grekçe "Kıbrıs'ı unutma" yazıyor.

Evet, Kıbrıs'ı biz de unutmuyoruz! Türk Adası'nda Türk halkına yapılan işkenceleri, katliamları, barışı ve huzuru bozmaya yönelik saldırıları ne biz ne de tarih kitapları unutacak!..

EN ÇOK GÖRMEK İSTEDİĞİM YER İDİ: ATATÜRK EVİ

Yunanistan'da ikinci uğrak yerimiz Selanik oldu. Ve tabii ki ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu eve gittik. İhtişamdan uzak sade bahçe içinde 2 katlı beyaz bir ev. Türk Konsolosluğu'nun yanında, sokağın hemen girişinde.



İçerisi ana baba günü. Tur otobüslerinin biri gidiyor, biri geliyor. Kapıda kuyruk var ve 15'er kişilik gruplar halinde içeri alınıyor. İçerisi de dışarısı gibi çok sade döşenmiş. Mustafa Kemal'in doğduğu oda, yatağı, giysileri, yemek yerken kullandığı çatalı, kaşığı, bıçağı, özel eşyaları camekanların içinde. Bir de mumyadan yapılmış tasvirleri var. Masada otururken, koltukta otururken, annesi Zübeyde Hanım'ın da odası aynı şekilde.




Biz içeriyi dolaşırken, Rus bir turist dikkatimi çekti. Yanındaki Türk tercümanlık yapıyordu. Yanlarına gittim. Genç kadının adı Nadya.

Burayı nerden öğrendiğini sordum.

Cevabı "Rusya'da tarih okurken Atatürk'ün adını duydum, beni çok etkiledi ve doğduğu evi merak ettim, buraya geldim" oldu. Dikkat ettim, her eser ve fotoğraf başında yanındaki Türk arkadaşına tek tek soru yöneltip bilgi alıyor.

Kendisine "Türkiye'ye geldin mi?" diye de sordum.

Verdiği cevap da ilginçti:

"Hayır, şimdi buradan Türkiye'ye geçeceğim, Anıtkabir'e gideceğim."

Son olarak da gülerek "Türkleri seviyorum" dedi.



Mustafa Kemal'in evinin bulunduğu sokak küçük bir Türk çarşısı niteliğinde. Türk kafeteryaları ve hediyelik eşya satan küçük dükkânlarında Türkiye'ye ait pek çok motive ve eşyaya rastlamak mümkün. Tabii enfes Türk kahvesi ve tavşankanı çayına da...

Kimisinin sahibi Türk, kimisinin de çalışanı. Bir de Türkçeyi çatapat konuşan Yunanlılar var.

YUNANİSTAN'IN EN BÜYÜK KİLİSESİ DE BURADA



Selanik'teki kısa süre molamızda Yunanistan'ın en büyük kilisesi olan Aya Dimitros Kilisesi'ni de gezdik. Günlerden pazar olduğu için içerisi müthiş kalabalıktı ve ayin vardı.

Avrupa'daki tüm kiliselerde olduğu gibi iç görüntü, sanatsal anlamda Hristiyanlığın Ortodoks mezhebinin tüm motifleriyle süslenmişti.



Şehrin koruyucusu olarak bilinen Aziz Dimitri'nin öldürüldüğü yere yapılan dev kilisenin 5. yüzyıldan kalma eser olduğu biliniyor.

Bu kentte kısa bir şehir turu da gerçekleştirdik. Burası da aynen İzmir'in meşhur kordon boyu gibi kordona sahip. Bir de kordona çıkan büyük bir meydanı var ki antik Yunan heykellerinin dev geçidine sahip.



DÜNYANIN EN BÜYÜK PAPAZ MEZARLIĞI NEREDE?

Burayı gezerken tur rehberimiz Kerem Yiğit'ten hiç bilmediğim bir bilgiyi de öğrendik.

Hristiyanlar genelde papazlarını kiliselerinin altına gömerlermiş ve dünyada en büyük papaz mezarlığı nerede imiş biliyor musunuz?

Biz önce İstanbul'daki Ayasofya Camii'nin altında sandık. 

Orası değilmiş, doğru cevap:

İstanbul Fatih Camii

Çünkü Fatih'in İstanbul'un fethinden 9 yıl sonra yaptırdığı bu caminin yerinde önceden, İstanbul'un kurucularından İmparator I. Constantinus'un yaptırdığı Havariyun Kilisesi'nin olduğu biliniyor.

 Yarın: Makedonya topraklarında bir Türk bölgesi; Üsküp

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Tüm Yazıları