ALACA CAMİİ'NİN DUVARINDA 579 YIL ÖNCESİNİN KABE'Sİ VAR

Balkan turunun ikinci gününü Üsküp'e ayırdık.

Yaşam Yayın: 29 Nisan 2019 - Pazartesi - Güncelleme: 29.04.2019 09:59:32
Editör -
Okuma Süresi: 7 dk.
5195 okunma
Google News

Balkan turunun ikinci gününü Üsküp'e ayırdık.

Tarihi ve doğal güzellikleriyle Balkanlar'ın nadide kentlerinden biri. Kent merkezindeki panoramik gezinin ardından Üsküp'ten doğal güzelliği ile bilinen Dünya Kültürel Miraslar Listesi'nde yer alan Ohri şehrine giderken Alaca Camii'ni de görme imkânımız oldu. Kalkandelen olarak da bilinen Tetova şehri, iki kız kardeş tarafından 579 yıl önce inşa ettirilen Alaca Camii ile Türklerin ve yabancı turistlerin uğrak yeri.



1438-1439 yıllarında İshak Bey tarafından inşa edilen caminin hikâyesi de ilginç. O dönem Menşure ve Hurşide adlı iki kız kardeş yaşarlarmış. Bunlar genç kızlık yıllarına kadar çeyiz yapmışlar. Sonra aralarından biri hastalanınca çeyizini bağışlamak istemiş. Bunun üzerine diğer kız kardeş de' Ablam evlenmeyecekse ben de evlenmeyeceğim, ben de çeyizimi bağışlayacağım' demiş. Ve iki kız kardeşin çeyizi satılarak elde edilen para ile bu cami yapılmış. Ancak caminin en önemli özelliği el yapımı ve yumurta akının boyanmasıyla elde edilen renklerle her tarafının sanat şaheseri olarak resim ve figürlerle donatılmış olması.



Denilen o ki 30 bin yumurta kullanılmış. Caminin içinde mihrabın yanında arşiv niteliğinde tarihe ışık tutan bir de Kabe'nin görüntüsü var ki belki de hiçbir resim ve tasvirde yer almayan zamanı yansıtan tarihi belge durumunda. Hacca gidip gelenlerin aynen fırçalarıyla yağlı boya tablosu gibi caminin duvarına işledikleri Kabe görenleri hayretler içinde bırakıyor.

Caminin bahçesinde ise Hurşide ve Menşure hanımların kabri bulunuyor. Caminin tam karşısında da Türk hamamı var ve TİKA tarafından restoresi yapılıyor.



RECEP ALTEPE BURADA BİR MARKA

Üsküp'le Bursa arasındaki kan ve can bağını anlatmaya gerek yok. Bir de bir önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'nin bu bölgede büyük bir ünü var. Çünkü Altepe belediye başkanlığı döneminde Üsküp ve Kosova'ya ve tabii ki Balkanlar'a büyük yardım yaptı. Buralardaki Osmanlı eserlerinin tarihe kazandırılması noktasında gerek belediye imkânları gerekse de Bursa'daki hayırseverlerin desteğini alan Altepe, bölge halkı tarafından şükran ve minnetle anılıyor.



MATKA KANYONU VE OHRİ

Üsküp'teki konaklamamızın ikinci gününde doğal güzelliği ile turistleri büyüleyen iki noktaya götürüldük. Biri Matka Kanyonu diğeri de Balkanların incisi olarak bilinen Ohri şehri.



Matka Kanyonu, kent merkezine 15 km. uzaklıkta ama gidip görmeye değer. Mağaralarıyla da ünlü bir bölge. Doğal güzelliği ile büyülüyor, Orta Çağ'dan kalma kiliseleriyle de tarihi değere sahip. Burayı görünce, kendi ülkemizdeki bundan daha güzel ve eşsiz kanyonların değerini bilemeyişimize ve bu şekilde markalaştırıp pazar haline getiremeyişimize hayıflandığımı da üzülerek belirtmeliyim.



Bu güzellikten sonra 3 saat gibi bir yolculuğun ardından Balkanlar'ın en büyük gölü durumundaki Ohri Gölü'nün kenarında yer alan Ohri şehrine gittik. Burası Orta Çağ'dan kalma tarihi eserleriyle bilinirken, Türklerin ve Müslüman Arnavutların da yaşadığı bir bölge. Her günü temsilen 365 tane kilisesi olduğu söyleniyor. Pek çoğu günümüze kadar ulaşamamış. Büyük bir kalesi, Ayasofya adı verilen bir kilisesi, manastırları, MÖ. 200 yılında yapılan antik tiyatrosu turistlerin uğrak yerlerinden birkaçı.



Burası Balkanlar'ın incisi olarak adlandırılıyor ki tamı tamına inci gibi. Gölden çıkarılan incileri ve sedefleri de hediyelik eşya pazarının nadide koleksiyonlarından. Buraya gelen turistler tekne ile göl turu yapmadan ayrılmıyor. Biz de bu turlara katıldık ve hakikaten çevresindeki güzellikleriyle görülmeye değer. Ohri Gölü UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde bulunuyor.

Yani koruma altında.

BANYA BAŞI CAMİİ ŞEHRİN OSMANLI SİMGESİ

Balkanlar'daki son günümüzde son durağımız Bulgaristan'ın Sofya şehri oldu. Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'ya göre bana çok soğuk gelen ülke. Başkent Sofya da öyle.



Yağmurlu bir günde Sofya'nın merkezinde iki saat kadar bir panoramik gezinti yaptık.

İlk olarak Balkanlar'ın en büyük kilisesi olarak bilinen Alexander Nevski Katedrali'ni ziyaret ettik.  Ardından hemen aynı bölgede bulunan parlamento binası, başbakanlık binası ve kütüphaneleri gördük.

Ve tabii merkezde Banya Başı Camii'ni de. Şehrin simgesi. Burası da yakın zamanda restore edilmiş Osmanlı mirası. Kadı Seyfullah Efendi tarafından 1566-1567 yıllarında inşa edilen cami ibadete açık. 16. yy. mimarisinin özelliklerini taşıyan camiyi nadide kılan ise dışında bulunan 3 kubbeli minaresi. Tuğla ve taş kullanılarak yapılan caminin kolonları da taş parçalarından oluşuyor.



Kent gezimizin ardından Bulgaristan'dan Türkiye sınırı olan Kapıkule'ye geldik ve 4 günlük Balkan turunu Edirne'ye girerek noktaladık. Ancak şunu ifade etmeliyim ki evet Balkanlar Osmanlı'nın bize mirası, biz o topraklardaki eserlerimize sahip çıkarak o bölgede yaşayan Türk ve Müslüman kardeşlerimize de sahip çıkıyoruz, kültürlerini, geleneklerini yaşatıyor Türk kimliğini koruyoruz, bu topraklarda yabancılık çekmiyoruz ama yine de 'toprağım' derler ya, bizimkisi de o hesap. İnsanın kendi ana yurdu gibisi yok!..

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.